Evet ruhsal gelişim yolcuğunda ilk adım ‘kaçış’la başlar. Benliğin en kabarık olduğu düzeydir burası. En ağır tecrübeler bu seviyede yaşanır. Birey bu düzeyde kendi yanılgılarını görmez ve hep başkalarını kabahatler, tenkit etir, yargılar. Hep -ben- vardır burada. Her şeyi ben öğrenirim, en hoş ben yaparım diye düşünür birey bu düzeyde güya natürel. Bu surattan kesintisiz kusurlar yapar. Kırar, incitir. Şüphe dinler, hiç kimseye güvenmez. Ya da ben yoktur, bu surattan birey kesintisiz bir temenni içindedir. Tanımların, kaidelerin, ayrımların, SAVUNMALARIN, HASTALIKLARIN, acı tecrübelerin en çok yaşandığı yer burasıdır. Yaşama, geleceğe, yaşadıklarına, karşısındakine güven yoktur ve özünde kendine dahi. Tüm negatiflerden kaçar ya da yaşanmamış sayar ama nafile.
Bakarsın aynı tecrübeler tekerrür tekerrür yaşanıyor. Sen Ayşe’den kaçarsın Fatma’ya tutulursun. Bir tecrübeden kaçarsın izdüşümsel aynı tecrübelerle karşılaşırsın. Yeniden haksızlığa uğradım, yeniden kullanıldım, yeniden kandırıldım… Sonra denetlemeye başlarsın yaşamı. Ararsın. Bakarsın. Mucizeleri yaşama geçirecek olan taşıtları, farkındalığı, kabullenmeyi, akışı, sürprizleri kimi Kur’an’da, kimi namazda, kimi yogada, kimi solukta, kimi kuantumda, kimi reikide, kimi şahsi gelişim kitaplarında bulur. Ama öğrenmez ki aradığı zati hep oradaydı, orada ve hep orada olacak. Dışarıda değil.
Sonra bir farkındalık başlar. ‘Farkındalık’ böyle bir şey demek ki. Annemde kızdığım her şeyin aslında bende de olduğunu fark ediyorum şimdi. Babamdan kaçıyorum ve babama eş insanları hayatıma sürüklüyorum. Kendimden, yaşadıklarımdan, yüzleşmek istemediklerimden kaçıyorum ve ufacık odada kendimle karşı karşıya geliyorum. Karşıma çıkan herkes bana ayna yakalıyor. Ve ben kaybetmekten korktukça onunla yüzleşiyorum. Hadiselere değişik bakmaya başlarsın bu safhada. Yargılamak yerine bu birey veya vaka bana göstermeye çalışıyor demeye başlarsın.
Artık gizeme farkındalığın ardından ‘kabul etmeye’ gelmiştir. En korktuğun tecrübelerinle yüzleşip, bağışlayacağın seviyedir burası. Başka devan kalmamıştır. Zira geriye dönüş yoktur. Evvel işe kendini kabul etmekle başlarsın. “Ben her şeyim.” Sonra anne, baba, kardeş ve dingilindeki tüm insanların bir yansıma olduğunu görürsün. Âmâ noktalarını, içine tutukladıklarını, kimseye söyleyemediklerini, yaşanılan tüm acıları tek tek kabul etmeye başlarsın. Her birini aklın yarattı ve bunu aklın değiştirecek. Kabul etmeden, yüzleşmeden hiç bir şeyden serbestleşemezsin. Bu da güç bir süreçtir ama bu kısmı atlattıktan sonra gelişimin basitleşir. Zira kabulün ardından akış teslimiyet kazanç.
Kendin olmayı seç: Ruhsal gelişimin adımları
Teslimiyetle beraber dünyada gördüğün her şeyden esinlenmeye başlarsın. Yaratıcılığın çoğalır. Kalıplardan, limitlerden, tanımlardan, olumsuz düşüncelerinden, yargılamalardan, hücum düşüncelerinden hürleşmeye başlarsın. Genişleme ve rahatlıktır bu düzey. Meseleler küçülür, sen gelişirsin. Ruhundaki hoşluk gelişir. Sevgi akar kendine, yaşama, yaşadıklarına, yaşayacaklarına, bir nesneye, rastgele bir varlığa… Burada Allah’ın yarattığı her şeye aşkla bakmaya başlarsın. Cenneti burada sanırsın ama burada bir tuzak vardır. Zira ‘İlahi Aşk’la tanışmak için bir adım daha atmak gerekir ve bu cesaret ister. Benliğin bunu yasaklamak için elinden geleni yapacaktır. Ama şayet eforluysan ve sen mucizeyi seçmişsen yapamayacağın hiçbir şey yoktur.
Mucize Şuuru. Teslimiyeti manevileştirdiğinde Mucizeler başlar. ‘Mucize Şuuru’nden bakan nefs, tatmin olmuş nefstir. Birey, limitli dünyada var olan her şeyin bir yanılsama, rüya ve reyin olduğunu bilir. Bu mevkide olan bir insan, var olan her şeyle bir olduğumuzu görür. Senin ben, benim sen olduğunu manevileştirmiştir artık. Bu surattan ışığını her yere ve herkese yansıtır. Aydınlatır. Bulunduğu her civara sulhu, huzuru ve sevgiyi akıtır. Hiç kimseye, hiçbir şeye yukarıyadan bakmaz. Onun için her yer, her şey, herkes aynıdır. ‘Bir’dir. Hadiselerin içinden kaydıraktan kayar gibi geçer gider.
Bu evre ‘aşk’tır. İlahi aşk; bu düzeyde birey para, pul, madde, kariyer, zafer, onay lüzumunda ve arayışında değildir. Zira içinde, özünde her şeye sahip olduğunun farkındadır. Bu dünyada bir şeye ne kadar çok değer verirsen, bir gün onun seni ya da senin onu terk edeceğini öğrenir. Bu sebeple birey buraya asla ayrım yapmaz ve ruhuna yatırım yapar. Dua eder, şükreder, meditasyon yapar, soluk alır. Her Zaman huzurdadır. Her Zaman namazdadır. Tüm dünyaya Allah’ın bize baktığı gözlerle bakar. Mucize şuuru ile. Aşk ile. Kalbinde herkese yetecek kadar sevgi vardır. Gözü doymuştur. Bu surattan fani sorunlarla ilgilenmez. Zira bilir ki, yaşanılan her şeyin bir sebebi vardır.